Bilinçdışı, Unbewußt ya da Chitta. Peki ya bilinçaltı?

Hız, haz, yas, mutluluk, şefkat, arzu, bağlanma, özgürlük, acı, farkındalık, şimdide ve burada olmak, yapmak yerine olmak, acı, zihin, koşullanma, beklenti, yargı…

Batılı düşünüş biçimi bu kavramlardan söz ederken Epikuros’dan giriyor, Freud’dan çıkarken illa ki Nietzsche’ye, Schopenhauer’a, Spinoza’ya uğruyor.

Büyük düşünürlerin insanı sarıveren düşüncelerinden söz edilirken örneğin Bruno’nun, Schopenhauer’un, Spinoza’nın Hint düşünüşünden ne kadar etkilendiğine neredeyse hiç değinilmiyor. Dinleyici olarak katıldığım seminerlerden, sempozyumlardan, dinlediğim radyo programlarından, okuduklarımdan yola çıkarak bunu yazıyorum. Elbette ıskaladıklarım vardır ancak dikkat çekecek kadar bir “es geçme” olduğu kanısındayım.

Cemil Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde isimli kitabında net ifade eder: “Hint olmasa Schopenhauer olmazdı. Zaten o büyülü pınardan içmeyen tek Alman filozofu yok. Ya şairler? Heine, Novalis, Hölderlin, Rückert…” Yine Meriç, aynı kitapta Hint kültürünü kastederek: “Hiçbir felsefi düşünce zaman ve mekânda bu kadar yayılamamış” der.

Elli ciltlik Doğu’nun Kutsal Kitapları adlı külliyatı insanlığa armağan eden Filolog Max Müller ise “Hintle Yunan felsefeleri arasındaki benzerlik, insanı hayretten donduracak kadar büyük” demiştir.

Bora Ercan, Buda’dan Hatha Yoga’ya Yoga adlı kitabında “Hint felsefesi Batı felsefesinden geri, hurafelere dayanan, yeniliklere kapalı, tutucu bir felsefe değil, tam tersine çok güçlü bir dili, soyutlama yeteneği, kavramsal zenginliği, derinliği olan bir felsefedir.” der ve aynı kitapta Yunan kültürü ile Hint kültürünün ilk karşılaşmalarını, buradan doğan düşünsel etkileri, çok iyi aktarır.

Mircea Eliade Yoga, Ölümsüzlük Özgürlük isimli kitabında (s.74, Kabalcı) Batı kaynaklı bildiğimiz bilinç/dışı/altı kuramı ile ilgili kesin ifadeler kullanır: “Yoga psikanalizden çok önce, bilinçaltının oynadığı rolün önemini göstermiştir. Nitekim bilinçdışı alanın kendine özgü dinamizmini, yoginin aşması gereken en önemli engel olarak görür.”

Bu etkileşimler karşılıklı da gerçekleşir ancak; gün sonunda konu referans kullanmaya geldiğinde Batı’nın baskın geldiğini görürüz. Yoga felsefesi veya Budizm temelli kaynaklara, katıldığımız/yürüttüğümüz yoga/meditasyon temalı eğitimlerin içeriklerine baktığımızda Batılı düşünce sistemini adeta bir onay mekanizması gibi kullanabiliyor, sağlamalarımızı Batılı düşünürlerden alıntılarla da yapıyoruz. Bunun eleştirilecek bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Sadece bir noktaya dikkat çekmek ve küçük bir katkıda bulunmak istiyorum. Kavramları “ödünç” alırken bazen işaret ettikleri anlamlar üzerine karmaşa yaşayabiliyoruz.

Bilinç, zihin, bilinçdışı, düşlemek, inkâr, benlik, algı gibi kavramlar, zaman çizgisinde Doğu’dan* Batı’ya doğru yola çıkmıştır.” dersem çok da ileri gitmiş olmam. Sanskrit ya da Pali dilinde ifade bulan bu kavramların ve daha pek çoğunun kadim metinlerde özel yeri vardır. Evrensel bilgi, birikerek coğrafi gezintisine devam edebildiği ve insanlığa dokunabildiği, insanlığı kapsayabildiği için evrenseldir.

İçinde yaşadığımız/büyüdüğümüz kültür ve maruz kaldığımız eğitim “sistemi” mutlaka düşünce ve ifade biçimlerimizi şekillendiriyor. Doğu felsefesini alışageldiğimiz kavramlarla anlamaya çalışıyoruz haliyle çünkü; çeviri kaynaklar okuyoruz bir yandan da.

Bilinçdışı mı Bilinçaltı mı?
Felsefeden beslenmediğini söylese de biliyoruz ki felsefenin yanı sıra edebiyatı, arkeolojiyi, resim sanatını kuramlarının merkezine alan Psikanalizin babası, bilinçdışı kuramını da ortaya atan kişidir. Freud, psikanalizi hem bir kuram hem de bir tedavi ve araştırma yöntemi olarak tanımlar. Sinema alanında yüksek lisans yaparken kişisel merakım nedeniyle de pek çok çalışmamın ve tezimin temel kaynağı psikanaliz kuramı olmuştu. Filmleri okuma araçlarımın başında bu kuram geliyordu. Psikanaliz edebiyata, resme, felsefeye, bilime, hayata bakma biçimi haline de gelebiliyor özetle.

Bilinçdışı, Freud’a ait bir kuram. Psikanaliz, pozitif bir bilim değil. Bunu da titizlikle bilmek ve kabul etmek gerekiyor. İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği psikanalizi şöyle tarif ediyor: “Psikanalizin öngördüğü ruhsallık modeline göre, insan zihni bilinçli, yarı-bilinçli ve bilinçdışı katmanlardan oluşur. Ruhsal sorunların önemli bir kısmı bilinçdışında bulunan çatışmalardan kaynaklanır. Bu çatışmaların bilinçdışında tutuluyor olması, onların savunmalarla bilinçten dışarıya atılmasıdır.”

Bilinçdışı. Freud’un ana dili olan Almanca ile “Unbewußt”.
Freud’un 150. doğum günü vesilesiyle yapılan bir konuşmalar dizisinde Bülent Somay, Freudien açıdan bilinçdışı ve bilinçaltı arasındaki farkı şu şekilde açıklar:

“Freud İngilizceye çevrilirken bazı çevirmenler Subconscious (alt bilinç) demiş. Bugün kabul edilen çeviri Unconscious.

Freud’da bilinçaltı, ‘Henüz bilince çıkmamış, bilincin hemen altında duran, bilinç olmak üzere olan şey; Preconscious (önbilinç) gibi bir kavram.

Bilinçdışı ise başka.

Freud’un kullandığı kavram Unbewußt(…) ‘Un’ negatif ön takı, Bewußt “wissen”den türüyor. Wissen “bilmek”, Bewußt “bilinen” demek.

Unbewußt “bilinmeyen” demek. Aslında Freud’un temel kavramı bu.

Yani İngilizce’ye çok sadık bir çeviri Unknown olabilirdi: Bilinmeyen.”

(Freud Konuşmaları, Bülent Somay, Cogito, 2008)

Somay’ın çeviri/yorumu aklıma çok yatsa da olduğu gibi kabul etmek yerine bir iki kaynak tarayıp Almanca bilen akademisyen bir arkadaşıma danıştım. Bewußt “farkında, haberdar” demek bilgisini edindim.

Ancak aslında yine de bunlar birbirinden çok uzak anlamlar değil. Bir düşünceden, histen, anıdan haberdar olmak demek, onun farkında olmak, onu bilmek demek. Çeviriyi bu şekilde kabul etmek sorun teşkil etmeyecektir diye düşünüyorum.

Chitta ve Vasana
Chitta, Yoga felsefe sisteminde “bilinçaltı, hafıza” ve Vedanta düşünüşüne göre sadece “bilinçaltı” olarak geçiyor. Gündelik zihinle (Manas), duyulardan gelenlerin toplanıp algının oluşması ve bunların depolandığı yer olarak kabul ediliyor chitta. Sanskrit Glossary of Yogic Terms (Bihar School of Yoga) kaynak alındığında chitta’yı karşılayan şu tanımı görürüz:

Zihnin bilinçaltı ve bilinçdışı katmanlarını içeren bireysel bilinç.

Chitta temelli pek çok kavram vardır. Bunlardan bazıları:

  • Chittaprasada, zihnin dinginliği.
  • Chittaprasadana, zihnin huzuru-sükuneti.
  • Chitta shuddhi, zihnin arınması, bilincin saflığı.
  • Chitta vidya, psikoloji; zihin bilimi/bilgisi ve bilincin farklı halleri.
  • Chitta vimukti, zihnin esaretinden kurtulmuş bilinç ve bilincin farklı halleri.

Chitta vritti ise bunlar arasında biraz daha önemli olandır. Patanjali Yoga Sutralar’da Yoga’yı tanımlarken “Yogah chitta vritti nirodhah / Yoga zihindeki dalgalanmaların dinginleştirilmesidir” ifadesini kullanır. Korhan Kaya’nın çevirisiyle: “Zihin alanındaki oynaşmaların durdurulması Yoga’dır.”

Chitta vritti Sanskrit Glossary of Yogic Terms’de şöyle geçiyor:

“Hal veya ruh durumu, haleti ruhiye; heves, eğilim; hissetme, duygu”.

Patanjali Yoga Sutralar’da chitta vritti’nin, yani zihnin/aklın dalgalanmasının/oynaşmasının beş çeşidi olduğunu söyler:

  1. Doğru bilgi. 2. Yanlış bilgi. 3. Hayal etmek. 4. Uyuma. 5. Hafıza.

Yoga felsefe sistemini temel alarak söylemek gerekirse; bir nevi psişik organizmayı oluşturan bu vritti’ler acı vericidir (Buna kleşa deniyor). Eliade bilinç hallerini girdaba benzetir ve der ki “bunlar yok edilse bile bilinçaltında gömülü duran uçsuz bucaksız rezervlerden başkaları sökün ederler”. (Burada aslında Freudien kabul edişle bilinçaltının yanı sıra bilinçdışı da düşünülmeli.)

Buradan hareketle karşımıza başka bir kavram çıkar: Vasana. Eliade “Uçsuz bucaksız rezerv” olarak tabir ettiği bilinçaltını vasana ile karşılar ve ekler: “Vasana kavramı Yoga psikolojisinde temel öneme sahiptir; Patanjali’nin metninde ‘özgül bilinçaltı duyumları’ anlamına gelir.”

Korhan Kaya’nın Patanjali’nin Yoga Sutraları’ndaki çevirisiyle Vasana “hafızdan gelen etkiler”dir. Vyasa, vasanaların kökünün bellekte olduğunu belirtiyor. Eliade’nin hayata dair özet cümlesi çarpıcı: “Hayat, vrittiler halinde tezahür eden sürekli bir vasana boşalmasıdır. Psikolojik deyimlerle söyleyecek olursak, insan varoluşu bilinçaltının deneyimler aracılığıyla kesintisiz bir biçimde hayata geçirilmesidir”.

*(Yoga felsefesinin de çok etkilendiği Hindistan’ın en eski felsefi sistemi Samkhya, Yoga Darsana, Vedanta, Budizm)

Fotoğraf: Los Angeles, 2016

Nilüfer Eyiişleyen

Arzunun O belirsiz nesnesi*
Nefesine yaklaş, sana bir şeyler söylüyor.