Skip to content

Bizz

Nilüfer ile Çağla’yız.

Kurumsal dünyadan geliyoruz. Çalışma hayatının adrenalinini, hızını, kendine has kurallarını, güvenli alanlarını, kaypak zeminlerini, masa başında çalışırken insanın bir bedene sahip olduğunu nasıl unuttuğunu biliyoruz.

Sabah oturduğumuz sandalyemizde zamanın nasıl hiç fark etmeden geçtiğini, böyle böyle günlerin, haftaların, ayların ve evet yılların nasıl aktığını… Bazen de bir dakikanın bir ömür gibi geldiğini…

Hareket etmememize rağmen bedenimizin maraton koşmuş kadar yorgun, başımızın binlerce düşünceden nasıl ağır olduğunu, o yetişememe halini, bitirilen her işin arkasından yeni işlere soluksuz nasıl kendimizi bıraktığımızı…

Ağrıyan omurgamızı, esnekliğini ve gücünü kaybeden kaslarımızı, her yeni bilgi ve uyarıcı ile bu dünyada fiziksel olarak kapladığımız alandan daha büyük bir hale gelen zihnimizi…

Bu debelenme içinde bizim karşımıza yoga çıktı.

Yoga ile ilk önce o unuttuğumuz bedenimizi fark ettik. Uzamanın, eğilip bükülmenin, kaslarla çalışmanın bizi canlandırmasına tanıklık ettik.

Nefesi keşfettik, kendi nefesimizin sesini duyar olduk. Nefesimizin sesine kavuştuğumuzda, o sesi dinler olduğumuzda zihnimiz de sakinleşmeye başladı. Zihnimiz sakinleşince kronolojik zamanın iplerini biraz da olsa elimize aldık.

Sonra deneyimlerimizi paylaşmak istedik. Biliyoruz ki bu koca metropolde yüz binlerce insan aynı şeyleri yaşıyoruz.

Mütevazı, sade, basit üç şey sunmak istiyoruz sizlere;
hareket etmek, nefes almak ve biraz durmak.

Sevgilerimizle