Erteleme

Erteleme huyumuz çok pis değil mi?

Yapmak istemediğimiz şeyleri erteliyoruz, yapmaya üşendiğimiz şeyleri; bizi korkutan ya da zorlayan, gözümüzde büyüyen… Bunlar anlaşılır da yapmaya bayıldığımız şeyleri bile erteliyoruz ya, işte en çok buna şaşırıyorum.

Bir süre önce film platformu MUBİ’ye üye oldum. Her gün bir film gösterime giriyor ve filmler 30 gün boyunca gösterimde kalıyor. İlk üye olduğum dönemde ayıla bayıla her gün bir film seyrettim, sonra biraz aksamaya başladı, sonra iş ‘ay ‘MUBİ’yi hiç bakmıyorum artık ya’ a dönüşmeye başladı. Beni çok heyecanlandıran, başka yerlerde de kolay kolay bulamayacağım filmler oluyor bugün seyrederim yarın seyrederim derken kaçırdığımı kaçırıyorum, iyi mi? Yani altı üstü film seyredeceğim, ki hayatta yapmaktan en hoşlandığım şeylerden biri, bunu bile erteliyorum.

Filmler gece yarısı gösterimden kalkıyor, bazen koşarak geçiyorum ekranın karşısına ‘film kalkıyor, hemen başlamam gerek’ diye ve ertesi gün uykusuz kalmayı göze alarak uyur uyanık seyretmeye çalışıyorum. Bazen aynı andan yan odada kızım da son teslim tarihi ertesi gün olan projesine yeni başlamış, o da harıl harıl kendi ertelediğini halletmeye çalışıyor.

Niye erteliyoruz?

  • Kendi zihnimizde bir harita var, farkında olalım ya da olmayalım o haritaya göre ilerliyoruz. Ben mesela MUBİ’de film izlemede, ‘gösterime giren her filmi izleyeceğim’ diye bir açgözlü karar almışım. Beğeneyim, beğenmeyeyim gösterimden kalkma sürelerinin yaklaşanlarını önceliklendirip her filmi izlemeyi kendimi zorlamışım. Oysa gönlüm gösterimden kalkmakta olanda değil de daha süresi olan bir başka filmde örneğin. Kendime istediğim filmi seyretmeye izin vermemişim. İstemediğim filmleri seyrede seyrede de MUBİ’den soğuyup, uygulamayı açmamaya başlıyorum, bir taraftan da ‘daha o filmin kalkmasına var’ diyorum. Ne garip değil mi? İnsan kendine niye bunu yapar? Çünkü otomatik düşünme pilotum kendi kendine karar vermiş ‘burada tüm filmler seçmece, hepsini seyretmek gerek’ ve olay istediklerimi bile seyretmememle sonuçlanıyor. ‘Ya hep ya hiç’ i bir tarafa bırakıp zevkle yapacağımız şeylere zaman zaman öncelik vermek, onlara torpil geçmek bize iyi gelebilir.
  • Ertelediğimiz konuları parçalara ayırmıyoruz. Mesela yabancı bir dil öğrenmek istiyoruz. Öğrenilecek tüm o kelimeler, başka bir gramer, yazma dili, konuşma dili, sokak ağzı gözümüzde büyüyor. Bir an önce öğrenmek istiyoruz ama bütün yapı üstümüze üstümüze geliyor. Her gün azar azar çalışmaktansa her gün ben bu Japoncayı! öğrenemiyorum bir türlü diye sızlanmak daha kolay geliyor. Arkadaşımın muhteşem bir iş fikri var. Konuştuğu biri demiş ki sen bu fikrini sadece Türkiye diye düşünme yazık edersin, tüm Avrupa olacak gibi kur organizasyon şemanı. Başta gayet güzel çalışan kız, bu öneri ile felç olmuş gibi hareket edemez hale geliyor. Tüm Avrupa’ya yönelmek onu çok korkuttuğu için planladığı gibi çok iyi bildiği kendi yerel pazarı için de çalışamıyor. Büyük oynamaktansa ilk başta bildiğimiz gibi oynamak çok daha harekete geçirici.
  • En mükemmelini yapmak istiyoruz. Burada biz bizeyiz, açık açık konuşalım, insanlık tarihin geldiği bu noktada her alanda müthiş şeyler yapıldı. Müthiş filmler çekildi, romanlar yazıldı, binalar yapıldı, resimler çizildi, neler neler…Nereye elimizi atsak bir başarı öyküsü… Yapmak istediklerimizi zaten çok iyi yapan insanlar etrafımızda…Kendi fani becerilerimizi bu mükemmel örneklerle kıyasladığımızda yapmak istediğimiz şeyler anlamsızlaşıyor. Ve evet o mükemmel örnek olamayacağımızdan korktuğumuz ama yapma arzumuzu tamamen bir köşeye atamadığımız için dolaba kaldırıyoruz ve erteliyoruz. Sonucu fazlaca düşünmeden yapabileceğimizle başlamak çok önemli ve pratik.
  • Erteliyoruz çünkü hedeflerimiz gerçekçi değil; Hadi bizim konulardan örnek vereyim, mesela yogaya başlamak istiyor, ama diyor ki şu aralar vaktim yok, haftada 3 gün gelemem. E niye haftada 3 gün gelesin ki 1 gün gel diyorum, yoo 3 gün işe yararmış, şu işler bir bitsin geleceğim diyor. Haftada 1 gün ile yetinmediği için haftada hiç yogayla yetinmek zorunda kalıyor. Meditasyon yapmak istiyor, günde 45 dakika ayıramam diyor, e 5 dakika o zaman, 5 dakika kime yetsin diyor. Yahu sana yeter, zaten hiç yapmıyorsun ki şu anda, bir başla, yoksa gene kalacak gelecek yıl kararlarına. Koşullarımız neyse hedeflerimizi koşullarımızın içine yerleştirmiyoruz. Gerçekçi ol, gerçekçi olanı iste ilk önce. O ilk adımı attıktan sonra zaten devamın gelme olasılığı çok yüksek.
  • Yapmak istediğimiz şey bizi konfor alanımızdan çıkaracağı için erteliyoruz; Hepimizin kendimizi çok iyi hissettiği, çok rahat ettiği, çaba harcamaya hiç gerek duymadan kalabildiği alanları var. Benim mesela, yin yoga yapmak, yürümek, kitap okumak ve film izlemek. Hayatımın sonuna kadar bu dörtlü içinde yaşayabilirim. Bunda bir sorun var mı? Hayatımın sonuna kadar hep buralarda kalırsam galiba evet. Çünkü yapmak istediğim başka şeyler var ama bunlar için yeni şeyler öğrenmem, çalışmam, kendimi zorlamam, terlemeyi göze almam gerekli. Bazen istediğimiz paketin %60’nı yapmayı sevdiğimiz şeyler ama %40’ını da yapmakta çok zorlandığımız şeyler oluşturuyor. İşte bu %40 ile uğraşmamak için sevgili %60’mızdan da vazgeçiyoruz. Bir şeyi net istediğini biliyor musun? Çok güzel, gerisine kulak asma, seni cesaretlendiren, motive eden seslere kulak ver.
  • Erteliyoruz çünkü belki de aslında o şeyi yapmak istemiyoruz. Artık hangi yolculuklarla bize geldiyse zihnimizde ‘o şeyi yapma’ kararı beliriyor, ama gerçekten istediğimiz falan yok. Belki gerçekten yogaya başlamak istemiyoruz, fotoğraf çekmek hiç ilgimizi çekmiyor. O aldığımız ve okumayı hep ertelediğimiz kitaplar zerrece umurumuzda değil… Filanca arkadaşımızı aramıyoruz, çünkü yanında tansiyonumuz düşüyor, o denli sıkılıyoruz. Burada önemli olan gerçekten istemiyor musun yoksa konfor alanında mı kalmak istiyorsun? İkisi arasındaki farkı nasıl mı anlayacağız? Valla işte çalışacağız kendimiz üstünde.
  • Erteliyoruz, çünkü o mükemmel anın gelmesini bekliyoruz. Her şeyin kendiliğinden aktığı, asla zorlanmadığımız o doğru zamanı. İşte sorun şu ki, elbette doğru zaman diye bir şey olabilir ama o ‘zamana’ şimdi ve burada yatırım yapmak gerekli. Bazen iradi olarak atacağımız adımlar bizi doğru zamana götürüyor, yoksa bekle ki gelsin.

Gelin bir de işe Mindfulness koçluğu gözüyle bakalım;

Ertelediğimiz şeyleri yapmazsak ne olur?

 

Örnek A:

Çağla: Her sene başı kendime bu sene Marks’ın Kapital’lerini okuyacağım diye karar alıyorum ve bir türlü yapmıyorum.

Çağla 2: Kapital’leri okumazsan ne olur:

Çağla: ???

Çağla 2: Yani ne kaybedersin?

Çağla: Bir şey kaybetmem, ama çok önemli kitapları okumamış olurum.

Çağla 2: Çok önemli olduğunu düşündüğün kitapları okumasan ne olur? Kişiliğinde, inançlarında, hayat görüşünde değişiklik olur mu?

Çağla: Sanırım olmaz. Politik görüşüm, hayata bakışım değişmez.

Çağla 2: Seni korkutan bu mu?

Çağla: Hayır sanırım değil. Neden Kapital’i okumak istiyorum hatırlamıyorum bile, sanırım gençken beni geliştirecek bir şey olduğunu düşünmüştüm. Sonra bu düşünce zihnimde kalmış. Marks’tan çok etkilendim, büyük bir düşünür o benim için. Ama Kapital’i okumayı artık ertelemiyorum, çünkü yapılacaklar listesinden çıkardım.  Bir gün okursam okurum.

 

Örnek B:

Çağla: Yazmak istiyorum, yazamıyorum.

Çağla 2: Neden?

Çağla : Gözümde büyüyor, altından kalkamazmışım gibi geliyor.

Çağla 2: Kalkamazmışım gibi derken, nasıl bir yük bu senin için?

Çağla: İşin matematiğini, iskeletini kuramazmışım gibi geliyor.

Çağla 2: Peki yazmazsan ne olur?

Çağla: ???

Çağla 2: Yazma ne olacak ki? Hiç yazmasan mesela..

Çağla: Kendimi çok eksik hissederim, üstelik yazarken çok iyi hissediyorum. Yazmayı seviyorum. Yazmazsam ilerde pişman olacağım gibi geliyor bana.

Çağla 2: Yazmak istediğinden eminsin yani?

Çağla: Evet eminim.

Bu soru büyülü; ‘Yapmazsan ne olur?’ Bir sorun bakalım kendinize… Soruyla beraber ilk nasıl bir duygu, his beliriyor?

Çağla Güngör