Mayıs 2019
Hamile yogası-Video1
YogaBizz’in Çağla’sı, adaşı olan sevgili Çağla Pınar Tunçel Çakır’ın hamilelik sürecindeki yoga çalışmalarına eşlik ediyor. Ve hazır her hafta bir araya geliyorken bir de video çektiler, Çağla Pınar da YouTube kanalında bu faydalı röportajı yayınladı. “Hamilelikte yoga hangi dönemde yapılabilir? Kimler hamile yogası yapabilir? Ödem oluşumunu nasıl engelleriz” Hem bu konulara açıklık getirdiler hem de uyguladıkları hamile yogasını bizlerle paylaştılar. Çağla Pınar Tunçel Çakır’a bebeğiyle birlikte sağlıklı ve mutlu bir hamilelik ve annelik diliyoruz.
Erteleme
Erteleme huyumuz çok pis değil mi?
Yapmak istemediğimiz şeyleri erteliyoruz, yapmaya üşendiğimiz şeyleri; bizi korkutan ya da zorlayan, gözümüzde büyüyen… Bunlar anlaşılır da yapmaya bayıldığımız şeyleri bile erteliyoruz ya, işte en çok buna şaşırıyorum.
Bir süre önce film platformu MUBİ’ye üye oldum. Her gün bir film gösterime giriyor ve filmler 30 gün boyunca gösterimde kalıyor. İlk üye olduğum dönemde ayıla bayıla her gün bir film seyrettim, sonra biraz aksamaya başladı, sonra iş ‘ay ‘MUBİ’yi hiç bakmıyorum artık ya’ a dönüşmeye başladı. Beni çok heyecanlandıran, başka yerlerde de kolay kolay bulamayacağım filmler oluyor bugün seyrederim yarın seyrederim derken kaçırdığımı kaçırıyorum, iyi mi? Yani altı üstü film seyredeceğim, ki hayatta yapmaktan en hoşlandığım şeylerden biri, bunu bile erteliyorum.
Filmler gece yarısı gösterimden kalkıyor, bazen koşarak geçiyorum ekranın karşısına ‘film kalkıyor, hemen başlamam gerek’ diye ve ertesi gün uykusuz kalmayı göze alarak uyur uyanık seyretmeye çalışıyorum. Bazen aynı andan yan odada kızım da son teslim tarihi ertesi gün olan projesine yeni başlamış, o da harıl harıl kendi ertelediğini halletmeye çalışıyor.
Niye erteliyoruz?
- Kendi zihnimizde bir harita var, farkında olalım ya da olmayalım o haritaya göre ilerliyoruz. Ben mesela MUBİ’de film izlemede, ‘gösterime giren her filmi izleyeceğim’ diye bir açgözlü karar almışım. Beğeneyim, beğenmeyeyim gösterimden kalkma sürelerinin yaklaşanlarını önceliklendirip her filmi izlemeyi kendimi zorlamışım. Oysa gönlüm gösterimden kalkmakta olanda değil de daha süresi olan bir başka filmde örneğin. Kendime istediğim filmi seyretmeye izin vermemişim. İstemediğim filmleri seyrede seyrede de MUBİ’den soğuyup, uygulamayı açmamaya başlıyorum, bir taraftan da ‘daha o filmin kalkmasına var’ diyorum. Ne garip değil mi? İnsan kendine niye bunu yapar? Çünkü otomatik düşünme pilotum kendi kendine karar vermiş ‘burada tüm filmler seçmece, hepsini seyretmek gerek’ ve olay istediklerimi bile seyretmememle sonuçlanıyor. ‘Ya hep ya hiç’ i bir tarafa bırakıp zevkle yapacağımız şeylere zaman zaman öncelik vermek, onlara torpil geçmek bize iyi gelebilir.
- Ertelediğimiz konuları parçalara ayırmıyoruz. Mesela yabancı bir dil öğrenmek istiyoruz. Öğrenilecek tüm o kelimeler, başka bir gramer, yazma dili, konuşma dili, sokak ağzı gözümüzde büyüyor. Bir an önce öğrenmek istiyoruz ama bütün yapı üstümüze üstümüze geliyor. Her gün azar azar çalışmaktansa her gün ben bu Japoncayı! öğrenemiyorum bir türlü diye sızlanmak daha kolay geliyor. Arkadaşımın muhteşem bir iş fikri var. Konuştuğu biri demiş ki sen bu fikrini sadece Türkiye diye düşünme yazık edersin, tüm Avrupa olacak gibi kur organizasyon şemanı. Başta gayet güzel çalışan kız, bu öneri ile felç olmuş gibi hareket edemez hale geliyor. Tüm Avrupa’ya yönelmek onu çok korkuttuğu için planladığı gibi çok iyi bildiği kendi yerel pazarı için de çalışamıyor. Büyük oynamaktansa ilk başta bildiğimiz gibi oynamak çok daha harekete geçirici.
- En mükemmelini yapmak istiyoruz. Burada biz bizeyiz, açık açık konuşalım, insanlık tarihin geldiği bu noktada her alanda müthiş şeyler yapıldı. Müthiş filmler çekildi, romanlar yazıldı, binalar yapıldı, resimler çizildi, neler neler…Nereye elimizi atsak bir başarı öyküsü… Yapmak istediklerimizi zaten çok iyi yapan insanlar etrafımızda…Kendi fani becerilerimizi bu mükemmel örneklerle kıyasladığımızda yapmak istediğimiz şeyler anlamsızlaşıyor. Ve evet o mükemmel örnek olamayacağımızdan korktuğumuz ama yapma arzumuzu tamamen bir köşeye atamadığımız için dolaba kaldırıyoruz ve erteliyoruz. Sonucu fazlaca düşünmeden yapabileceğimizle başlamak çok önemli ve pratik.
- Erteliyoruz çünkü hedeflerimiz gerçekçi değil; Hadi bizim konulardan örnek vereyim, mesela yogaya başlamak istiyor, ama diyor ki şu aralar vaktim yok, haftada 3 gün gelemem. E niye haftada 3 gün gelesin ki 1 gün gel diyorum, yoo 3 gün işe yararmış, şu işler bir bitsin geleceğim diyor. Haftada 1 gün ile yetinmediği için haftada hiç yogayla yetinmek zorunda kalıyor. Meditasyon yapmak istiyor, günde 45 dakika ayıramam diyor, e 5 dakika o zaman, 5 dakika kime yetsin diyor. Yahu sana yeter, zaten hiç yapmıyorsun ki şu anda, bir başla, yoksa gene kalacak gelecek yıl kararlarına. Koşullarımız neyse hedeflerimizi koşullarımızın içine yerleştirmiyoruz. Gerçekçi ol, gerçekçi olanı iste ilk önce. O ilk adımı attıktan sonra zaten devamın gelme olasılığı çok yüksek.
- Yapmak istediğimiz şey bizi konfor alanımızdan çıkaracağı için erteliyoruz; Hepimizin kendimizi çok iyi hissettiği, çok rahat ettiği, çaba harcamaya hiç gerek duymadan kalabildiği alanları var. Benim mesela, yin yoga yapmak, yürümek, kitap okumak ve film izlemek. Hayatımın sonuna kadar bu dörtlü içinde yaşayabilirim. Bunda bir sorun var mı? Hayatımın sonuna kadar hep buralarda kalırsam galiba evet. Çünkü yapmak istediğim başka şeyler var ama bunlar için yeni şeyler öğrenmem, çalışmam, kendimi zorlamam, terlemeyi göze almam gerekli. Bazen istediğimiz paketin %60’nı yapmayı sevdiğimiz şeyler ama %40’ını da yapmakta çok zorlandığımız şeyler oluşturuyor. İşte bu %40 ile uğraşmamak için sevgili %60’mızdan da vazgeçiyoruz. Bir şeyi net istediğini biliyor musun? Çok güzel, gerisine kulak asma, seni cesaretlendiren, motive eden seslere kulak ver.
- Erteliyoruz çünkü belki de aslında o şeyi yapmak istemiyoruz. Artık hangi yolculuklarla bize geldiyse zihnimizde ‘o şeyi yapma’ kararı beliriyor, ama gerçekten istediğimiz falan yok. Belki gerçekten yogaya başlamak istemiyoruz, fotoğraf çekmek hiç ilgimizi çekmiyor. O aldığımız ve okumayı hep ertelediğimiz kitaplar zerrece umurumuzda değil… Filanca arkadaşımızı aramıyoruz, çünkü yanında tansiyonumuz düşüyor, o denli sıkılıyoruz. Burada önemli olan gerçekten istemiyor musun yoksa konfor alanında mı kalmak istiyorsun? İkisi arasındaki farkı nasıl mı anlayacağız? Valla işte çalışacağız kendimiz üstünde.
- Erteliyoruz, çünkü o mükemmel anın gelmesini bekliyoruz. Her şeyin kendiliğinden aktığı, asla zorlanmadığımız o doğru zamanı. İşte sorun şu ki, elbette doğru zaman diye bir şey olabilir ama o ‘zamana’ şimdi ve burada yatırım yapmak gerekli. Bazen iradi olarak atacağımız adımlar bizi doğru zamana götürüyor, yoksa bekle ki gelsin.
Gelin bir de işe Mindfulness koçluğu gözüyle bakalım;
Ertelediğimiz şeyleri yapmazsak ne olur?
Örnek A:
Çağla: Her sene başı kendime bu sene Marks’ın Kapital’lerini okuyacağım diye karar alıyorum ve bir türlü yapmıyorum.
Çağla 2: Kapital’leri okumazsan ne olur:
Çağla: ???
Çağla 2: Yani ne kaybedersin?
Çağla: Bir şey kaybetmem, ama çok önemli kitapları okumamış olurum.
Çağla 2: Çok önemli olduğunu düşündüğün kitapları okumasan ne olur? Kişiliğinde, inançlarında, hayat görüşünde değişiklik olur mu?
Çağla: Sanırım olmaz. Politik görüşüm, hayata bakışım değişmez.
Çağla 2: Seni korkutan bu mu?
Çağla: Hayır sanırım değil. Neden Kapital’i okumak istiyorum hatırlamıyorum bile, sanırım gençken beni geliştirecek bir şey olduğunu düşünmüştüm. Sonra bu düşünce zihnimde kalmış. Marks’tan çok etkilendim, büyük bir düşünür o benim için. Ama Kapital’i okumayı artık ertelemiyorum, çünkü yapılacaklar listesinden çıkardım. Bir gün okursam okurum.
Örnek B:
Çağla: Yazmak istiyorum, yazamıyorum.
Çağla 2: Neden?
Çağla : Gözümde büyüyor, altından kalkamazmışım gibi geliyor.
Çağla 2: Kalkamazmışım gibi derken, nasıl bir yük bu senin için?
Çağla: İşin matematiğini, iskeletini kuramazmışım gibi geliyor.
Çağla 2: Peki yazmazsan ne olur?
Çağla: ???
Çağla 2: Yazma ne olacak ki? Hiç yazmasan mesela..
Çağla: Kendimi çok eksik hissederim, üstelik yazarken çok iyi hissediyorum. Yazmayı seviyorum. Yazmazsam ilerde pişman olacağım gibi geliyor bana.
Çağla 2: Yazmak istediğinden eminsin yani?
Çağla: Evet eminim.
Bu soru büyülü; ‘Yapmazsan ne olur?’ Bir sorun bakalım kendinize… Soruyla beraber ilk nasıl bir duygu, his beliriyor?
Çağla Güngör

Sahi, siz neden yogaya başlamıştınız?
Birkaç yıldır yeni başlayanlar için yoga dersleri veriyorum. İlk buluşmalar benim için hala heyecan vesilesi. Her zaman da öyle olacak gibi görünüyor.
Dört buluşmadan oluşan bu programın ilk derslerinde sorarım:
_ “Neden yoga yapmak istiyorsunuz?”
Genelde bu soru pek beklenmez. Kendini bir anda matın üzerinde buluvermiş gibi şaşırıp düşünenler de olur, bir fikri olanlar da… Demek bir ihtiyaç fark edilse de fark edilmese de bir niyet konuluyor ortaya ki derse geliniyor.
Yogada önem verilen kavramlardan biri de sankalpa’dır. “Niyet, arzu” olarak Türkçeleştirilebilir. Bu kavramın felsefi derinliğine inmeden yogaya başlayanların niyetleri, istekleri genellikle ne, onu aktarayım… Cevaplar çeşitli ama gruplanabilir:
_ “Skolyozum, fıtığım vs. var, doktorum tavsiye etti”
_ “Çok stresliyim, anksiyete bozukluğum var psikoloğum önerdi” (evet bunu söylemekten çekinmeyen bir nesil geliyor çok şükür ki)
Bu ikisini yogadan fiziksel/zihinsel beklenti olarak anlayabiliriz herhalde.
_ “Arkadaşlarım geliyordu ben de bir deneyeyim dedim” (Bu kitlesel hareket güzel, sonrasında bireysel bir eyleme dönüşebilirse yoga, ne ala)
_ “You tube’da videolar izleyerek evde yapıyorum ama artık profesyonel bir destek almak istedim, o havalı pozları ben de yapmak istiyorum, evde tek başıma beceremiyorum…”
Bu ikisini de sosyal beklentiler kategorisine alıyorum.
Cümleler değişkenlik gösterse de içerikler bu minvalde. Dört derslik yogaya başlangıç buluşmalarının sonuna doğru bu kez de katılımcılar bana sorular sormaya başlıyor.
Yazının son bölümünde yogaya yeni başlayanların sıkça sorduğu sorulara yanıtlarım var.
Bu yanıtlar bana kalırsa bir süredir yoga yapanlar tarafından da hatırlanabilir.
Hemen hemen her gün stüdyoda ders veren ve düzenli yoga pratiği yapan biri olarak bu aralar yoga ile ilişkilerin temize çekilip tekrar kurulması gerektiğini düşünmeye başladım. Genelleyebileceğim bir eleştiri ya da öneriden ziyade gözlem diyebilirim buna.
Bireysel bir deneyim olan yoga, gittikçe kitlesel bir ezbere mi dönüşüyor acaba? Gerçi ne olursa olsun, yoganın binlerce yıllık bilgisinin ve bilgeliğinin onu deforme ve dejenere edeceğini düşünmüyorum. Yoga, tarihsel sürecinde de pek çok kültürden, düşünüşten etkilendi; katı, kapalı, tamamen kendi çizgisinde giden bir öğreti, bir felsefe olmak yerine eklektik ve esnek bir yapıda olmuş hep.
Biz de bugün, bu çağda yoganın popüler kültürden etkilendiğine tanıklık ediyoruz, popüler kültür yoga öğretisine yeni bir şey eklemiyor ama yoganın algılanış ve yorumlanma biçimi şartlara göre değişkenlik gösteriyor ve yoga da buna izin veren bir esneklikte.
Çünkü yoga bir araç. Bunu daima hatırda tutmak gerekiyor.
İnsanların bu aracı nasıl algılayıp yorumladığı, yoganın etkileşime açık olması evet formu değiştiriyor ama öz aynı, yogaya güvenelim ve paniklemeyelim derim.
Diğer yandan bilgiye dayalı olmayan, rasyonel proseslerden geçmeyen, size bir performans kaygısı ya da şehveti pompalayan, kendini dayatan ifadelerden, yönlendiricilerden özenle imtina edin.
Ve sorun kendinize; “Neden yoga yapmak istiyorum?”
Ve hatırlayın; “Neden yogaya başlamak istemiştiniz”.
Bizler de yoga hocaları olarak şu soruları her gün yanıtlayalım:
“Neden yoga hocası olmak istemiştim, neden yoga hocasıyım?”
Dürüstçe yanıtlayalım ve yanıtlarımızın zaman içinde gösterecekleri değişkenliğe de uyum sağlayalım.
“Her gün yogaya yeniden başlamak”
“Neden yogaya başlamıştım, şimdi neden devam ediyorum?” Bu iki soruya dönüp bakmak belki size başka kapılar açacak. Belki pratiğinize bir şey ekleyecek ya da bir şeyleri yeniden düzenlemeniz gerektiğini fark edeceksiniz. Hiçbiri değilse de her zaman yaptığınız pratikleri her zaman fark etme, işe gider gibi bir alışkanlıkla değil de tam farkındalıkla yapma hali belki pratiklerinize başka anlamlar katacak. Ezber bozalım diyorum yani. Yeni başlayanlara da ezberden kaçının diyorum. Alışkanlıklar, rutinler çok değerlidir; fark ederek yapıldığında.
YOGAYA YENİ BAŞLAYANLARIN SIKÇA SORDUĞU SORULARA YANITLAR
Bu yanıtlar hem hali hazırda yoga yapanlar için hem de yogaya yeni başlayacaklar için. Yogaya başladığınızda bu sorular sizin için nasıl yanıtlar buluyordu, şimdi nasıl… Bunu düşünüp yoga ile olan ilişkimizi her gün yeniden kurmak bize özgürlük kazandırır.
- Yoga yapmak için esnek mi olmak gerek?
Anatomik olarak doğuştan esnek olanlar olabilir ama genel olarak insanlar esnek olduğu için yoga yapmıyor, yoga yaptıkları için esnemiş olabiliyor. Esneklik de zamana, kişiye vb. bağlı tabii. Peki şu sorulabilir; insanlar esnemek için mi yoga yapıyor? Neden olmasın? Zihinsel esneklik fiziksel esnekliği de getirecek. Amaç, niyet ne burada onu kendimizde iyi okumalıyız?
- Yoga yapınca kilo verir miyim?
Hem evet hem hayır. Pilates eğitmeni bir arkadaşım öğrencilerine ki onlardan biri de bendim, her zaman derdi ki; biz burada kaslarımızı uzatıyoruz, güçleniyoruz. Kilo vermek istiyorsanız doğru beslenin. Ben bu cümleyi duyar duymaz satın almıştım. Çok doğru. Günde 20 km yürüsen de doğru beslenmedikten sonra ne fayda. Yoga için de aynı cümleleri kabul edelim. Diğer yandan asanalar (yoga pozları) o kadar iyi düşünülmüşler ki iç organların, bedenimizdeki tüm sistemlerin sağlıklı çalışmasına büyük destek. Metabolizmanız hızlanacak evet ama bedeninize yiyeceklerle neler aldığınıza da dikkat edin.
Ayrıca kilo, yoga yapmaya engel değil…
- Ne kadar sıklıkla yoga yapmalıyım?
Her gün 5 dakika nefes, 20-25 dakika meditasyon yapabilirsiniz. Yogayı da gün aşırı yapabilirsiniz. Bir gün bedeninizin dinlenmesine izin verebilirsiniz. Kaslarınızın, eklemlerinizin, iç organlarınızın, bedendeki sistemlerin onlara yaptığınız/yaptırdığınız şeyi anlamasına izin verin.
- Kendimi nefesimi tutarken yakalıyorum, ne yapmalıyım?
Bu cümleyi kuruyorsanız nefesinizi fark etmişsiniz demektir. Bu da sizi bir sonraki adıma taşır. Önce yoga derslerinde nefes yönlendirmelerini çok iyi dinleyin ve bunları uygulamaya başlayın. Katıldığınız dersin eğitmeni mutlaka her hareketi nefesle birlikte tarif edecektir. Burundan nefes alıp burundan nefes verin ve bu alış ve verişleri uzun tutun. Bunu yaparken bir yandan da bedeninizde herhangi bir yeri sıkmadığınızdan emin olun. Tüm bunlar düzenli pratiklerle yerli yerine oturacak, merak etmeyin. Yeter ki gözünüzden ziyade, kulağınız hocanızda olsun.
- Ne zaman YouTube’daki o “havalı” pozları yapacağım?
Havalı pozları yapmak üzere gelip, tüm bu amacı unutarak “oh çok rahatladım” diye çıkıp giden çok tanıdım. Bu pozları zaten gün gelir yaparsınız. Amaç bu değil, amaç nefes alıp vermek ve bunu hareketlerle destekleyip meditatif alanınızda kalıp zihni bir süreliğine de olsa dinginleştirmek. Sonra bunların zihinsel ve fiziksel sonuçları olur elbette.
- Yoganın bir zararı var mı?
İyi bir temel ders alın. Anatomik yönlendirmeleri dinleyin ve bunu bedeninizin uygulaması için zaman tanıyın. Her seferinde daha rahat hissedeceksiniz. Bunu size sağlayan en önemli şeylerden biri de nefes olacak. Nefesi unutmayın ve çok önemseyin. Anlatılanlardan kopup gündeminizde kaybolmadan hocanızın sizi yönlendiren konuşmalarına pür dikkat kesilin. Aynı anda güzel bir konsantrasyon çalışması ve meditatif eylem içinde asana pratiğinizi yapıyor olacaksınız.
- Bu kadar iyi bir şey ise herkes yoga mı yapmalı?
Hayır bazılarına dans etmek iyi gelir, bazıları psikanalize gider, bazıları hem yüzer hem yoga yapar, bazıları tüm bunları yapar ve ayrıca yoga yapar… Kime ne iyi geliyorsa onu yapmalı. Kendimizi gerçekleştirmekten zevk aldığımız alanlarımız olsun. Bu yeterli derim.
Yoga yapmak asana pratiği yapmak olarak da kullanılıyor evet, diğer yandan nefes, konsantrasyon, meditasyon yanı sıra her anlamda çevrene ve kendine karşı şiddetten kaçınmak, doğru olmak, yalan söylememek, aşırıya kaçmamak, çalmamak, ihtiyacından fazlasına bağlanmamak. Bunlar da yoga yapmak. Ben söylemiyorum. İ.Ö. 3. yy’da yaşamış olan Patanjali Yoga Sutraların yazarı Patanjali söylüyor. Om Tat Sat.

Her derde deva mı ‘Otomatik Pilot?’
Meditasyon inzivalarının iki önemli konusu vardır; “Cep telefonları açık mı olacak kapalı mı? Sigara içilecek mi, içilmeyecek mi?”
David Cornwell ile 2017’de gerçekleştirdiğimiz Mindfulness Koçluğu eğitimi inzivasında David ‘Telefonlarınızı kapatın ve sigara içmeyin ama eğer telefonu kapatmayacak ve sigara içecekseniz de bunu mindful bir biçimde yapın” demişti, ‘Mesela, hangi dürtülerle telefonunuza bakmak istiyorsunuz, önce o dürtüyü fark edin, birisi sizi merak etti mi diye merak ettiniz? İşler sizsiz yürüyor diye mi endişelendiniz? İlk önce hangi aplikasyona bakmak istediniz? Telefonu elinize aldığınızda ne hissettiniz? Hangi amaçla elinize aldınız, hangi aplikasyonu ilk önce açtınız ve sonra hangi aplikasyonları açtınız, aldığınız her bir bildirimde ne hissettiniz? Telefonu yerine koyduğunuzda neler hissettiğiniz? Telefonu elinize aldığınız ve bıraktığınız andaki duygularınız nelerdi?”
Sigara içmek için de aynı hattan gidebiliriz. O yakılan sigara sosyalleşmenin bir aracı mı, yoksa gerçekten fiziksel bir ihtiyaç mı? Demişti ki David, ‘İnzivada eğer içecekseniz sosyalleşmenin bir aracı olmasın, tek başınıza bir yere çekilin, sigarayı paketten çıkardığınızı, elinize aldığınızı, çakmağa uzandığınızı, sigarayı yaktığınızı fark edin, sigarayı yaktığınızdaki sesi fark edin, sigaranın ağzınızda ilk anda bıraktığı tadı fark edin, dumanın çıkışını vs.’ daha fazla devam edemiyorum zira sigarayı bıraktım, anısı hala taze…
Telefonu elimize almak, bir sigara yakmak, ağzımıza bir şeyler atmak, sebzeleri yıkamak, kendimizi yıkamak, birini dinlemek, konuşmak, yürümek, araba sürmek her gün defalarca yaptığımız şeyler…
Bir şeyi yapmayı öğrenebilmek ve bir kere öğrendikten sonra da üstünde pek de durmadan yapabilmek dünyanın en pratik şeyi. Araba kullanmayı öğreniyorsun ve bir süre sonra üstünde çok durmadan, çok düşünmeden araba kullanıyorsun…
Ortada bir mekanizma, bir düzenek var, bir teknik var, belli bir bilgiye sahip olup, bir süre emek harcadıktan sonra o mekanizmayı rahatlıkla yürütebiliyorsun. Ya da fiziksel bir ihtiyacın var, onu gidermen gerekiyor ve öğrendiğin/ezberinde olan tarzda ihtiyacını gideriyorsun.
Her seferinde, her gün yeni baştan öğrenmek zorunda kalmıyorsun, üstünde çok durmadan hemen yapıveriyorsun. Ve bu yapılan şey her neyse zamanla devamlı yapıldığı için de belli bir deneyim sonucu çok iyi yapılmaya başlanıyor; Bakınız, anne yapımı dolmalar, otellerdeki kusursuz düzendeki yataklar vb.
Bir insanla tanışıyorsun, sevmek ya da sevmemek için nedenlerin oluyor ya da aşık oluyorsun, nefret ediyorsun vs. Aşık olduğun insana mesela her gün devamlı yeniden, sil baştan aşık olabilirsin ama burada biz bizeyiz, bir süre sonra da o insana alışıyoruz, tanıyoruz hatta ciğerini biliyoruz, o pek güzel film ‘50 İlk Öpücük’deki gibi her yeni gün; bir önceki gün birinden çok hoşlandığımızı unutup ertesi gün tekrar tanışıp tekrar aşık olmuyoruz… E bunlar hayatı pratik hale getiren özellikler tabii…
Hayatımızı kolaylaştıran bu ‘öğrenme, öğrendiklerini kaydetme becerimiz’ bir otomatik pilota dönüşüyor. Sözlük anlamı ‘mekanik, elektrik ve hidrolik sistemleri kullanarak herhangi bir insan komutu gerekmeden aracın kumanda edilmesini sağlayan alet’ olan otomatik pilot olağanüstü durumlarda devreye giriyor.
Bizim sistemimiz bir taraftan otomatik pilota bağlanmaya çok uygun, aklınıza gelecek her türlü eylemi otomatik pilota bağlanarak yapabiliriz ve evet zevk aldığımız eylemleri bile… Hissetmeden, görmeden, tatmadan, duymadan…
Hayatın ve insanın devamlı değişen doğasını ise otomatik pilotla yakalamanın imkânı yok. Hayatımızı otomatik pilotla geçirebiliriz ama hayatımızı otomatik pilotla sürdüremeyiz, hayatımızdan otomatik pilotla zevk alamayız.
Otomatik pilot ‘o an’a dair ‘gerçek hislerimizi’ görmemizi, yaşamamızı, hissetmemizi engelleyebilir. Otomatik pilotla yaşanan bir hayat ‘daha’sını ister, çünkü her şey onun için çok rutin, çok sıradandır. Oysa deneyimlediğimiz şey değil, deneyimleme tarzımız rutin ve sıradan.
Hadi gelin işe biraz Mindfulness Koçluğu gözüyle bakalım;
Aşağıdaki sorulara otomatik pilota özel bir antipatikliğimin olmadığını bilerek cevap verin;
- Bir gününüzün ne kadarını otomatik pilotta geçiriyorsunuz?
- Bu saatleri otomatik pilotta geçirmenin size teknik bir faydası var mı?
- Gün içinde otomatik pilotunuzun gerçekleştirdiği eylemleri ‘siz’ devralsanız hayatınızda değişiklikler olur mu? Evetse neler olur?
- Otomatik pilotla hayata devam etmek size ne kazandırıyor?
- Bir günümüzü acaba nasıl en sağlıklı bir biçimde ‘otomatik pilot’ ve ‘siz’ arasında paylaştırırsınız?
- Otomatik pilotla sizin aranızda bir fark var mı? Varsa neler?
- Sizce otomatik pilotunuz kim? Siz kimsiniz?
Çağla Güngör ile Mindulness Atölyesi
18 Mayıs Cumartesi 15.30 – 18.00
Om Yoga Merkezi’nde